Savaşta Bile Gözettiği Ahlaki İlkeler

Hz. Muhammed’in savaşta bile gözettiği ahlaki ilkeler, merhamet, adalet ve insan onuruna saygı anlayışıyla İslam ahlakının evrensel boyutunu yansıtır.

Savaşta Bile Gözettiği Ahlaki İlkeler
Savaşta Bile Gözettiği Ahlaki İlkeler

Savaşta Bile Gözettiği Ahlaki İlkeler — Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Merhametle Yoğrulmuş Adaleti

İnsanlık tarihi boyunca savaş, çoğu zaman yıkım, kan, öfke ve intikamın sembolü olmuştur. Ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v.), savaşın bile ahlakî bir sınırı olması gerektiğini öğretmiş, düşmanla bile insanlık onuruna yakışır bir şekilde muamele etmiştir.
O’nun savaş anlayışı; kinle değil, adalet ve rahmetle şekillenmiştir.

Bu yönüyle Resûlullah (s.a.v.), yalnız Müslümanlara değil, tüm insanlığa savaş ahlakının evrensel ölçülerini göstermiştir.

İslam’da Savaşın Amacı: Zulmü Durdurmak, Barışı Sağlamak

Kur’ân-ı Kerîm, savaşın ancak savunma amacıyla yapılabileceğini açıkça belirtir:

“Size savaş açanlarla Allah yolunda savaşın, fakat haksızlık etmeyin. Şüphesiz Allah haksızlık edenleri sevmez.”
(Bakara, 2/190)

Bu ayet, İslam’da savaşın kan dökmek için değil, zulmü ortadan kaldırmak için meşru kılındığını gösterir.
Yani Müslüman, savaş meydanında bile nefsinin değil, adaletin emrindedir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hiçbir savaşı çıkar, toprak, intikam veya şöhret uğruna yapmamıştır. Onun hedefi, insanları zulümden, şirkten ve haksızlıktan kurtarmak olmuştur.

Savaş Öncesi Emirleri: Ahlakın Zaferden Önce Gelmesi

Resûlullah (s.a.v.) savaşlara çıkmadan önce ordusuna her zaman şu nasihatleri yapardı:

“Allah’ın adıyla gidin. Allah’ın yolunda, Allah’a inanmayanlarla savaşın. Haddi aşmayın. Kadınları, çocukları, yaşlıları öldürmeyin. Ağaçları kesmeyin, hayvanları telef etmeyin.”
(Buhârî, Cihad, 108)

Bu emirler, modern savaş hukukunun bile ulaşamadığı bir ahlaki seviyeyi yansıtır.
O (s.a.v.), savaşta bile vicdanın sönmemesi gerektiğini öğretmiştir.

Bugün bile insanlık, savaşlarda sivillerin korunması gerektiğini tartışırken, 1400 yıl önce Efendimiz (s.a.v.) bu ilkeleri ümmetine bırakmıştır.

Düşmana Karşı Bile Merhamet

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) için düşman bile Allah’ın yarattığı bir kuldu.
Onun amacı, düşmanı yok etmek değil, kalpleri ıslah etmekti.

Bedir Savaşı’nda esir düşen müşriklere yapılan muamele bunun en güzel örneğidir. Müslümanlar onları zincirle değil, merhametle bağlamışlardı.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu:

“Esirlere iyi davranın.”
(Taberî, Târîh, II/33)

Hatta bazı sahabeler, kendi azıklarını esirlere verip kendileri aç kalmışlardı. Kur’ân bu davranışı şu ayetle övdü:

“Onlar, kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.”
(İnsan, 76/8)

Bu ayet, İslam’ın savaşta bile insanlık onurunu koruduğunun en güçlü delilidir.

Zafer Anında Bile Kin Değil, Affetmek

Savaşın en zor anı zafer anıdır… Çünkü güç eline geçtiğinde, nefsin sesi adaletin sesinden daha yüksek çıkar.
Ama Resûlullah (s.a.v.) bu noktada da örnek olmuştur.

Mekke’nin Fethi günü, yıllarca kendisine zulmeden, hicrete zorlayan, hakaret eden müşriklerin karşısına zaferle çıktığında şöyle buyurdu:

“Bugün size kınama yok! Hepiniz serbestsiniz.”
(İbn Hişâm, Sîre, IV/40)

O gün affedilen insanlar arasında, Resûlullah’a (s.a.v.) en ağır hakaretleri edenler bile vardı.
Ama O (s.a.v.), kinle değil, rahmetle hükmetti.

Bu davranış, tarih boyunca hiçbir liderin gösteremediği bir merhamet zaferi olarak kaldı.

Savaşta Dahi Namaz ve Ahlak Üstünlüğü

Efendimiz (s.a.v.), savaşın en çetin anlarında bile ibadetten taviz vermezdi.
Hendek Savaşı’nda, düşmanın yoğun saldırısı yüzünden bazı vakit namazları kaçırıldığında, büyük bir üzüntü duymuş ve “Bizi orta namazdan alıkoydular.” diyerek gözyaşı dökmüştü.
Bu olay, onun savaşta bile kalbini Allah’a bağlı tuttuğunu gösterir.

Aynı şekilde, düşmanın kadınlarına veya çocuklarına el uzatmayı kesin şekilde yasaklamış, hatta bir ağacın bile sebepsiz yere kesilmemesini istemiştir.
Çünkü O (s.a.v.), savaşın dahi Allah’ın koyduğu sınırlar içinde yapılması gerektiğini bilirdi.

Savaşta Gözetilen Diğer Ahlaki İlkeler

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) savaşta gözettiği ahlaki ilkeler, hem sahabeler hem de sonraki İslam komutanları için ebedî bir rehber olmuştur.
Bu ilkeleri şu şekilde özetleyebiliriz:

  1. Masumlara dokunmamak: Kadın, çocuk, yaşlı ve din adamlarına zarar vermemek.

  2. Doğaya saygı: Ağaç kesmemek, su kaynaklarını kirletmemek, hayvanlara eziyet etmemek.

  3. Düşmana ihanet etmemek: Antlaşma yapıldıysa, o antlaşmayı ne olursa olsun korumak.

  4. Esirlere iyi davranmak: Onların yiyecek, içecek ve barınma hakkını gözetmek.

  5. İntikam gütmemek: Kin yerine affetmeyi tercih etmek.

  6. Allah’ın rızasını gözetmek: Zaferin değil, adaletin peşinde olmak.

Bu prensipler, savaşın bile insanlık ölçüleri içinde kalabileceğini göstermektedir.

Bugün İçin Ne Anlama Geliyor?

Modern çağda savaşlar artık ekranlarda izleniyor; ancak ahlaki yıkım sessizce kalplerde sürüyor.
Resûlullah’ın (s.a.v.) savaş ahlakı bize şunu hatırlatıyor:

“Güçlü olmak yetmez, merhametli olmak gerekir.”

Bir Müslüman için savaş, düşmanı yok etme değil, kötülüğü durdurma eylemidir.
Bu bilinçle hareket eden toplumlar, sadece ordularıyla değil, ahlaklarıyla da galip gelirler.

Sonuç: Merhametle Gelen Zafer

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), insanlığın en karanlık döneminde bile ışığıyla adaleti ve merhameti bir arada yaşatmıştır.
Savaşta bile düşmanını insan olarak görmüş, merhameti elinden hiç bırakmamıştır.

O’nun hayatı bize gösterir ki:

Gerçek zafer, kılıçla değil, kalple kazanılır.

Bugün bizler, O’nun savaşta bile gözettiği ahlakı, günlük hayatımızda gösterebilirsek, adaletle yoğrulmuş bir ümmet olmanın onuruna ulaşırız.