Günlük Hayatındaki Sadelik ve Kanaatkârlık Örnekleri
Hz. Muhammed’in günlük hayatındaki sadelik ve kanaatkârlık örnekleri, İslam’da tevazu ve dünya malına karşı ölçülü yaşamın en güzel yansımalarıdır.
Günlük Hayatındaki Sadelik ve Kanaatkârlık Örnekleri
Dünya hayatı insana cazip gösterilmiş; mal, mülk, makam ve şöhret uğruna nice insan hayatını bu uğurda tüketmiştir. Ancak İslam, müminlere her zaman ölçülü, kanaatkâr ve sade bir yaşamı tavsiye etmiştir. Bu anlayışın en güzel ve en canlı örneğini ise Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatında görmek mümkündür.
O (s.a.v), Allah’ın en sevgili kulu, kâinatın efendisi olmasına rağmen son derece mütevazı, sade ve kanaatkâr bir hayat sürmüştür. Onun yaşam tarzı, bugün bizlere hem ahiret hem de dünya saadetini kazanmanın yolunu göstermektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in Evinin Sadeligi
Efendimiz (s.a.v)’in evi, günümüzün en mütevazı evlerinden bile daha sadeydi. Çoğu zaman evinde günlerce yemek pişmez, hurma ve su ile hayatını devam ettirirdi. Hz. Aişe (r.anha) validemiz şöyle buyurmuştur:
“Rasûlullah (s.a.v)’in evinde, iki ay boyunca ocak yanmadığı olurdu. Bizim yiyeceğimiz yalnızca hurma ve sudan ibaretti.” (Buhârî)
Evindeki eşyalar da oldukça sınırlıydı. Bir hasır, birkaç kap kacak, su içmek için bir kırba, üzerine oturduğu basit bir minder… Dünyanın tüm hazineleri kendisine verilse bile, o bunları reddetmiş ve sade yaşamı tercih etmiştir.
Kanaatkârlık Anlayışı
Hz. Muhammed (s.a.v), kanaatkârlığı sadece sözleriyle değil, yaşamıyla da göstermiştir. Onun için kanaat, bir fazilet değil, aynı zamanda bir huzur kaynağıydı. Şöyle buyurmuştur:
“Zenginlik, mal çokluğu değildir; gerçek zenginlik gönül tokluğudur.” (Buhârî, Müslim)
O (s.a.v), eline geçen imkânları hiçbir zaman kendisi için biriktirmemiş, ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır. Çoğu zaman kendi nefsinden önce ümmetini düşünmüş, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (Hâkim) buyurarak ümmetini kanaatkârlığa ve paylaşmaya davet etmiştir.
Yeme ve İçmede Sadelik
Efendimiz (s.a.v), sofrada israfı kesinlikle sevmezdi. Önüne ne konulursa şükreder, hiçbir zaman yemeği küçümsemezdi. Çoğunlukla arpa ekmeği, hurma, süt ve su ile yetinirdi. Bazen günlerce aç kaldığı olurdu; fakat hiçbir zaman şikâyet etmezdi.
O (s.a.v), sofrada ölçülü olmayı şöyle ifade etmiştir:
“Âdemoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysa insana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Eğer mutlaka yiyecekse, midesini üçe ayırsın: Bir kısmını yemeğe, bir kısmını suya, bir kısmını da nefesine.” (Tirmizî)
Giyimde Sadelik
Peygamber Efendimiz (s.a.v), giyimde de sade ve kanaatkâr bir yol izlemiştir. Elbiseleri genellikle yünden dokunmuş basit kıyafetlerdi. Gösterişten uzak, temiz, fakat mütevazı bir şekilde giyinirdi. Onun için elbise bir süs değil, sadece örtünme aracıydı.
Hz. Aişe (r.anha) validemiz, onun elbiselerini kendi elleriyle yamadığını, ayakkabılarını tamir ettiğini rivayet etmiştir. Bu, onun tevazu ve kanaatkârlığının en açık göstergesidir.
Dünya Malına Karşı Tavrı
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e bir gün ganimet mallarından çok miktarda deve, koyun ve altın getirildi. O (s.a.v), bunların hepsini ihtiyaç sahiplerine dağıttı, elinde hiçbir şey bırakmadı. Dünya malına düşkün olmayan bir hayat sürerek ümmetine şu mesajı verdi:
“Benim dünya ile alakam, bir yolcunun ağacın gölgesinde biraz dinlenip sonra orayı terk etmesi gibidir.” (Tirmizî)
Bu hadis, onun dünyaya bakış açısını özetleyen en çarpıcı örneklerden biridir.
Günümüze Yansımaları
Modern çağda tüketim kültürü, insanları kanaatsiz, hırslı ve doyumsuz hale getirmiştir. Halbuki gerçek mutluluk, sahip olduklarımızla yetinmeyi öğrenmekten geçer. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in sade yaşamı, günümüz Müslümanlarına da bir denge ve huzur yolunu göstermektedir.
Kanaatkâr bir insan, hem israftan uzak kalır hem de başkalarının hakkını gözetmiş olur. Sade yaşayan bir toplumda ise adalet, huzur ve dayanışma artar.
Sonuç
Hz. Muhammed (s.a.v)’in günlük hayatındaki sadelik ve kanaatkârlık örnekleri, bizlere sadece bir yaşam tarzı değil, aynı zamanda bir iman ölçüsü sunmaktadır. Çünkü o (s.a.v), ümmetine sadece sözleriyle değil, yaşayarak da örnek olmuş; mütevazı hayatıyla hem dünya hem de ahiret saadetinin yolunu göstermiştir.
Unutmayalım ki kanaatkâr olan insan, az ile mutlu olmayı bilir; sade yaşayan insan ise kalbinde Allah’a daha çok yer açar.