Peygamberimizin (s.a.v.) Vefatı ve Son Günleri
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatı ve son günleri, hem ashabı hem de İslam ümmeti için derin bir hüzün kaynağı olmuş, onun ardından ümmetin birlik ve dirliği için önemli gelişmeler yaşanmıştır.
Peygamberimizin (s.a.v.) Vefatı ve Son Günleri: Bir Nebinin Sessiz Vedası
İslam tarihini her araştırdığımda kalbimin derinliklerinde hissettiğim en büyük hüzün, hiç şüphesiz Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) son günlerine dair anlardır. O'nun dünyaya vedası, sadece bir beşerin ölümü değil; aynı zamanda risaletin tamamlanması, bir çağın kapanışı ve bir rahmet mevsiminin son buluşudur. Bu satırları kaleme alırken, gözlerim dolu dolu oluyor. Çünkü O’nun son günlerini anlatmak, kalbi en hassas yerinden yakalayan bir hüzünle dolu.
Hicri 11. Yıl: Hastalığın Başlangıcı
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hicri 11. yılın Rebiülevvel ayı başlarında rahatsızlanmaya başladı. Hastalığın ilk belirtileri Uhud şehitlerini ziyaret ettiği günlerde kendini göstermişti. Bu ziyaret sırasında, kendisine dünyadan ayrılma vakti yaklaştığı ilham edilmiş gibiydi. Uhud’a baktı, gözleri şehitlerin mezarlarında dolaştı ve onları selamladı:
“Ben de size kavuşacağım inşallah.”
İşte bu cümleyle kalbimizde yankılanan vedanın habercisiydi sözleri.
Hastalık Günlerinde İbadet ve Merhamet
Peygamberimiz (s.a.v.), hastalığına rağmen ümmetini düşünmekten bir an olsun geri durmadı. Mescide gidip namaz kıldırmak, insanlara nasihatte bulunmak istiyordu. Ancak beden yorgun düştükçe, Hz. Ebu Bekir (r.a.)’i cemaatle namaz kıldırması için görevlendirdi. Bu tercih bile onun ne kadar ince ruhlu olduğunu bizlere gösteriyor. Çünkü ümmetin lideri olarak, düzenin aksamaması için en güvendiği sahabeyi imam tayin etmişti.
Veda Mesajları: "Namaza, namaza dikkat edin!"
Son günlerinde bizlere bıraktığı en önemli mesajlardan biri, namaza olan hassasiyeti oldu. Ölüm döşeğindeyken dahi, müminlerin namazlarına sahip çıkmalarını istedi. “Namaza, namaza dikkat edin! Ellerinizin altındaki (emanetleriniz, köleleriniz, sorumluluklarınız) hakkında Allah’tan korkun,” diyordu. O, bir peygamber olarak son nefesinde bile adaleti, merhameti ve sorumluluğu vurguladı.
Hz. Aişe’nin (r.a.) Odasında Son Saatler
Sevgili Peygamberimiz, vefat etmeden önceki son günlerini Hz. Aişe (r.a.)’nin odasında geçirdi. Başını onun göğsüne yaslamış, mübarek dudaklarıyla zaman zaman Allah’a dua etmişti. En çok tekrar ettiği dua şuydu:
"Allah'ım! Rafîk-ı A’lâ’ya (Yüce Dost’a)!"
Bu, dünya ile bağını kestiği ve artık ahiret yurduna kavuşma arzusunu dile getirdiği duaydı. O, bir peygamber, bir lider ve bir baba olarak hayata veda ederken dahi Rabbine kavuşma sevinciyle yüzünde nur vardı.
Pazartesi Sabahı: Gözyaşlarının Aktığı Gün
Hicri 11. yılın Rebiülevvel ayının 12’si… Pazartesi sabahıydı. Güneş henüz doğmamıştı. Sahabeler sabah namazını kılmak üzere toplanmıştı. Mescitte bir uğultu vardı, çünkü Peygamberimiz günlerdir görünmüyordu. Ve o sabah... Perde aralandı. Peygamberimiz gülümsüyordu. Zayıf vücudu perde arkasından ümmetine son kez bakıyor, onları izliyordu. Sahabeler O’nu görünce sevinçle doldu. Ancak bu, bir vedaydı… Çok geçmeden, O’nun bu dünyadan ayrıldığını öğrendiler. Mescid-i Nebevî gözyaşlarına boğuldu.
Ümmete Bıraktığı Miras
O’nun bu dünyadan ayrılışı bir son değil, yepyeni bir başlangıçtı. Bize bir Kur’an bıraktı, sünnet bıraktı, örnek bir hayat bıraktı. En önemlisi de, Allah’a giden yolu gösteren bir ışık bıraktı.
Bugün her Müslüman olarak bizlere düşen görev; bu nuru yaşatmak, Peygamberimizin ahlakını hayatımıza taşımak, O’nun bize bıraktığı emanete sahip çıkmaktır.
O’nu Anmak, O’nunla Yaşamaktır
Peygamberimizin (s.a.v.) son günlerini yazarken kalbimde tarifsiz bir sevgi ve özlem hissediyorum. Onu tanıdıkça, O’na yaklaştıkça, ruhumun aydınlandığını görüyorum. Vefatıyla sarsılsak da, O’nun hayatı bize nasıl yaşamamız gerektiğini öğretti. Vefatı da nasıl ölmeyi… Rabbim bizlere O’na layık ümmet olmayı, O’nun izinden ayrılmamayı nasip etsin.
Çünkü O’nu yaşamak, hayatı hakikatin ışığında yaşamak demektir.