Düşmanlarını Affederek Kazandığı Kalpler
Hz. Muhammed’in düşmanlarını affederek kazandığı kalpler, merhamet, affedicilik ve hoşgörünün insan ilişkilerindeki dönüştürücü gücünü göstermektedir.
Düşmanlarını Affederek Kazandığı Kalpler: Rahmet Peygamberinin (s.a.v) Merhamet Dili
Giriş: Merhametle Taçlanmış Bir Zafer
İnsanoğlu tarih boyunca gücün, hükmetmenin ve intikam almanın büyüsüne kapılmıştır.
Fakat Hz. Muhammed (s.a.v), insanlık tarihine bambaşka bir iz bırakmıştır:
Affederek kazanan, merhametle fetheden, düşmanını bile dua ile yenen bir önder.
O’nun hayatı, kinle değil; rahmetle örülmüş bir ömürdür.
Kendisini taşlayanları, hakaret edenleri, öldürmeye çalışanları bile affetmiş,
onları cezalandırmak yerine kalplerine dokunmayı tercih etmiştir.
Bugün “Düşmanlarını Affederek Kazandığı Kalpler” derken, aslında İslam ahlakının en yüce zirvesinden bahsediyoruz.
Çünkü O’nun (s.a.v) affı, zayıflıktan değil; Allah’a olan güvenin, sabrın ve yüksek ahlakın tezahürüydü.
1. Mekke’de Başlayan Zulüm: Affın Temelleri Acıda Atıldı
İslam’ın ilk yıllarında, Mekke müşrikleri Hz. Peygamber (s.a.v)’e ve ashabına türlü eziyetler etmişlerdi.
Taşlandılar, işkence gördüler, boykot edildiler, memleketlerinden sürüldüler.
Ama dikkat edin: O (s.a.v) hiçbir zaman beddua etmedi.
Bir gün, Taif’te taşlanıp kanlar içinde kaldığında, Cebrâil (a.s) geldi ve dedi ki:
“Ey Allah’ın Resûlü, istersen şu dağları onların üzerine kapatırım.”
Fakat o rahmet peygamberi şu cevabı verdi:
“Hayır, ben onların helakini değil, içlerinden Allah’a iman eden bir neslin çıkmasını isterim.”
İşte o anda affın gücü, bir şehrin yıkımını değil; bir medeniyetin doğuşunu başlatmıştı.
2. Mekke’nin Fethi: Zafer Anında Gelen Affın Büyüklüğü
Hicretten yıllar sonra, Resûlullah (s.a.v) on binlerce sahabenin öncülüğünde Mekke’yi fethetti.
Artık güç ondaydı. Onu küçümseyenler, alay edenler, yıllarca eziyet edenler başlarını öne eğmişti.
Tarih, o anı şöyle yazar:
Resûlullah (s.a.v), Kâbe’nin kapısında durdu ve kalabalığa baktı.
O an herkes “intikam” bekliyordu.
Ama O, şu ayeti okudu:
“Bugün size kınama yoktur. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.”
(Yusuf Suresi, 92. ayet)
Ve ardından şu sözleri söyledi:
“Gidin, hepiniz serbestsiniz!”
Bir cümleyle, yılların düşmanlığını silip attı.
İşte bu affın tesiriyle o gün Mekke halkının büyük çoğunluğu İslam’ı gönülden kabul etti.
O gün kazanılan zafer, kılıçla değil; kalple kazanılmıştı.
3. Uhud’un Acısı: Affın Gözyaşlarıyla Yoğrulduğu Gün
Uhud Savaşı, Müslümanların büyük kayıplar verdiği acı bir gündü.
Sevgili amcası Hz. Hamza (r.a) şehit edilmiş, bedenine eziyet edilmişti.
Efendimiz (s.a.v) o manzarayı görünce gözyaşlarını tutamadı.
Ama intikam yemini etmedi.
Bir süre sonra Hz. Hamza’nın katili olan Vahşi (r.a) Müslüman olunca,
Peygamberimiz (s.a.v) onu affetti.
Evet, en çok sevdiği insanı öldüren kişiyi bile…
Bu, insanın en zor başarabileceği bir şeydir.
Ama Resûlullah (s.a.v) bize gösterdi ki, kinle değil, affın gücüyle kalpler fethedilir.
4. Hind bint Utbe’nin Hidayeti: Affın Dönüştürdüğü Bir Kalp
Hz. Hamza’nın katlinde rol oynayan Hind bint Utbe, bir zamanlar Peygamber’e düşmandı.
Mekke’nin fethinden sonra o da Müslüman olmak için Resûlullah’ın huzuruna geldi.
Korkuyordu, çünkü yaptıkları ağırdı.
Ama Efendimiz (s.a.v) ona kızmadı, geçmişi yüzüne vurmadı.
Yalnızca şunu söyledi:
“İslam, geçmişi siler.”
O anda Hind’in kalbi yumuşadı, gözleri doldu.
Bir zamanlar düşman olduğu kişiye, bu kez ümmetin annesi olarak teslim oldu.
İşte affın mucizesi budur:
Bir nefret dolu kalbi, sevgiyle dolu bir yuvaya dönüştürür.
5. Abdullah bin Übey’in Cenazesi: Merhametin Hududu Yoktu
Münafıkların başı olarak bilinen Abdullah bin Übey, hayatı boyunca Resûlullah’a (s.a.v) zarar vermekten geri durmadı.
Ama ölüm haberi geldiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.v), onun cenaze namazını kılmak istedi.
Sahabeler şaşırmıştı.
Fakat O şöyle buyurdu:
“Allah bana affetmemi öğretti. Ben de ümmetime affı öğretirim.”
O’nun merhameti, dost düşman fark etmeden herkesi kuşatıyordu.
Bu yönüyle o, sadece bir peygamber değil, aynı zamanda merhamet medeniyetinin kurucusuydu.
6. Affın Kalplerdeki Yankısı: Kılıçla Değil, Kalemle Fethedilen Gönüller
Affetmek, yalnızca bir söz değildir.
Affetmek; nefsine hâkim olmak, Allah’a güvenmek ve kalbini kinle değil imanla doldurmak demektir.
Hz. Muhammed (s.a.v), bu erdemi yaşayarak öğretmiştir.
Bugün Batı tarihçileri bile şunu kabul eder:
“Muhammed (s.a.v) düşmanlarını affederek onları dostuna çevirmiştir.
Bu, insanlık tarihinde eşine az rastlanır bir liderliktir.”
Gerçekten de onun affı, kalpleri yeniden şekillendirmiştir.
Onun örnekliği sayesinde bir zamanlar düşman olan kabileler, aynı safta namaza durmuştur.
7. Modern Dünyaya Mesaj: Affetmek Zaaf Değil, Güçtür
Günümüz toplumunda insanlar, affetmeyi çoğu zaman zayıflık olarak görür.
Oysa İslam bize gösterir ki, affetmek en büyük güçtür.
Çünkü kin tutmak kolaydır; ama nefsini yenmek asıl kahramanlıktır.
Resûlullah (s.a.v)’in affı, sadece bir birey davranışı değil; bir toplumu dönüştüren ahlak sistemidir.
Bugün aile ilişkilerinden devlet yönetimine kadar her alanda, bu ilahi anlayış yeniden canlanmalıdır.
Affetmek, yaraları kapatır.
Affetmek, insanı insan yapar.
Affetmek, Allah’a yaklaştırır.
Ve her affediş, aslında bir kalbin yeniden doğuşudur.
8. Affın Sonuçları: Kin Yerine Kardeşlik, Düşmanlık Yerine Hidayet
Affettiği her insan, sonunda bir iman hikâyesine dönüştü.
-
Vahşi Müslüman oldu, Kur’an öğretti.
-
Hind annemiz oldu.
-
Mekkeliler mümin oldu.
-
Taif halkı, İslam’ın ışığını taşıdı.
Eğer o gün Peygamberimiz (s.a.v) affetmeseydi, bugün bu din belki de bu kadar hızlı yayılmayacaktı.
Çünkü İslam’ın gücü kılıçta değil, kalplerde yankılanan merhamet sesindedir.
Sonuç: Affederek Kazanmak, Kalpleri Fethetmek
Hz. Muhammed (s.a.v), düşmanlarını cezalandırarak değil, affederek kazandı.
Onun bu yönü, insanlık tarihine unutulmaz bir ders bırakmıştır:
“Gerçek zafer, düşmanını yenmek değil; düşmanının kalbini kazanmaktır.”
Bugün bizler de O’nun ümmeti olarak, kin yerine affı, öfke yerine sabrı seçmeliyiz.
Çünkü Allah, affedeni sever.
Ve affeden insan, Allah’a en çok benzeyen insandır.